Tabiat ve insan arasında ebedi dostluğa dayanan bir ezeli rekabet söz konusudur. Bizim için kontrol etmeyi başardığımız sürece tabiat anadan ve onun nimetlerinden güzeli yoktur. Onu kontrol etmemizi sağlayan en büyük silahımız ise medeniyettir. Ama insanoğlu ne zaman ıssız bir adada, sık bir ormanda, yüksek bir dağ tepesinde veya engin bir denizin ortasında çaresizce kalakalsa, yönetmeye çalıştığının aslında ne kadar devasa bir güç olduğunun bir anda farkına varır. Bu derlemede, medeniyet silahı ellerinden alınan bazı insanların tabiat anaya karşı giriştikleri yaşam mücadelesini anlatan filmler yer alıyor. Aslında bugünlerde toplum olarak çok daha başka güçlere karşı verdiğimiz var olma savaşının yanında derlemedeki mücadeleler biraz hafif kalıyor ama siz gene de ilginizi esirgemeyin.
Duis eu felis id tortor congue consequat. Sed vitae vestibulum enim, et pharetra magna
Duis eu felis id tortor congue consequat. Sed vitae vestibulum enim, et pharetra magna
Duis eu felis id tortor congue consequat. Sed vitae vestibulum enim, et pharetra magna
Nicolas Roeg’un tek başına yönettiği ilk film olan “Walkabout”, 14 yaşında bir kız çocuğunun ve erkek kardeşinin başlarından geçen büyüleyici macerayı konu alıyor. Kaza sonucu kendilerini Avusturalya’nın bir ucunda bulan iki çocuğun yardımına, ayinsel bir sürgün sonucu kabilesinden uzaklaşmış olan bir Aborjin yetişir. Bu tuhaf arkadaşlık, küçük grubun pek çok zorluğun üstesinden gelmesini sağlayacaktır.
Paul Theroux’un romanından uyarlanan filmde idealist bir baba, Amerikan tarzı yaşamın artık tükendiğine inanarak ailesini Orta Amerika’nın ormanlarına taşır. Burada kafasındaki cenneti yaratmaya kararlı olan baba, her geçen gün ortaya çıkan yeni sorunlara karşı daha da hırslanarak mücadelesini sürdürür. Kapıldığı çılgınlık selinin hem kendisini hem de ailesini büyük bir felakete sürüklediğinin ne yazık ki farkında değildir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Atlantik’te bir gemi ve bir Alman U-Bot’u batarlar. Gemiden sağ kurtulanlar bir filikaya doluşarak açık denizde yol almaya başlarlar. Aralarında bir hemşire, bir hostes, bir yazar, bir mühendis, bir radyo teknisyeni, bir denizci ve zengin bir iş insanının bulunduğu grup kısa süre sonra denizden bir kazazede daha kurtarır. Fakat bu kazazedenin gemiye değil, Alman U-Bot’una ait olduğunun anlaşılması filikada ortamın iyice gerginleşmesine neden olacaktır.
Listemizin sonunda farklı bir yaşam mücadelesini ele alıyoruz. Bu defa söz savunmanın! Yönetmen Annaud’un neredeyse hiçbir diyaloğa yer vermediği filminde, kendilerini medeni sanan bazı adamlara iki ayı tarafından insanlık dersi veriliyor. Avcıların yetim bıraktıkları bir yavru ayı, başka bir yetişkin ayı tarafından evlatlığa kabul edilir. Bu yeni aile hayatta kalmak için peşindeki avcılardan kurtulmak zorundadır.
En son eklenen içerikten haberdar olmak için e-posta adresinizi kaydedin.
